SİLİNECEK MESAJ

Yazan: WAN DERYASI   22.05.2009 14:11:55
BENİ SEVMEYİ BİLİYORMUSUN? ...
Bitmez tükenmez martıların haykırışı var yüreğimde sana dair uçup gelen.
Bir yarım sesle sesleniyorum beni duyar mısın? Ayın o acılı suratının
ardından gün doğduğunda, kanatlarını çırpan bir küçük kuş olduğunda sabah,
sen yüreğini geçmişin kirinden arındırıp benim ellerime koyacakmısın? Beni
sevebilir misin? Niyetli misin buna ? Sen ilk yazın kuçağında uyurken
yağmurlu serin akşamları düşünüp ödünç verilmiş yataklarda geçirdiğin
sevişmeleri hatırlayıp kahrolacak kadar niyetli misin buna? Toğrağın
iliğine ve kemiğine işleyen çok eski bir yağmur kadar beni içinde
barındıracak mısın? Ay düşmüş toprakta menekşe kokulu öpüşmelerle geçikmiş
iklimlerin ortasındayız seninle.
Zaman durdu sanki birden tartışmalar bitti. Güneşe dönüyor ayçiçeği gün
hızlandığında ve ben her güne uyandığımda sana dönmeye niyetli. Sana diyor
ki gözlerim sen bir kırlangıç gibisin. Hayatın sana verdiği uslanmaz
ruhun içinde her baharda bana dönen ama güzün hep göç eden... Ve ben
korkuyorum seni sevmekten.
Bitmeyen şarkılarla avunmayacağım bundan böyle. Bak şimdi gökyüzüne,
hayali bir gölgeye dönüşüyor benim bedenim. Her nefesinde solumaya
başladın bile beni. Ve ben korkuyorum. Bir kasımpatı çiçek açıyor sarı taç
yapraklarıyla. Ve gözlerim tiryakisi olduğum kahvenin tadında. Bunu
biliyorum gece parçalanıyor, yıldızlar çıkıyor yüreğimden. Kirpiklerim
titremeye başlıyor. Bu kız çoçuğu yüreğine yumulmuş ve bir daha ağlamak
istemiyor, anlıyor musun?



BEN SENİ SEVDİM.....
Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözleri degil,yüregimdi seni gören.
Sen damarlarimdaki kana karisip,geldin oturdun yüregime.Bir baska yerde
olamazdin zaten.Sen benim en degerli yerimde,yüregimde olmaliydin,orada
kalmaliydin.
Çok aska ev sahipligi yapan bu yürek,ilk kez bukadar kolay kabullendi
seni.Herhangi bir konuk degildin artik.Buyüzden ne agilama fasli vardi
nede
ugurlama.O yüregin gerçek sahibiydin.Simdi sonbahar kisa giriyoruz ya...
Ben dört mevsim bahari yasadim seninle Çiçek çiçek açtin yüregimde.
Gökkusagi zayif kaldi senin renklerin karsisinda.Taze bir yaprak gibi
yesildin.Açelyaydin pembeliginle.Üzerine çig taneleri düsmüs sari
güldün.Kirmiziydi n bir ates gibi.Ve maviydin... En çok bu renkle anmayi
sevdim seni.Denize tutkundum,denizi sensiz,seni denizsiz düsünemedim. Seni

severken dünyayi da sevdim ben,insanlari da...Kendime bile dar gelirken,
içinde herkeze olan bir hayatin sahibiydim artik.
En kizgin, en tahammülsüz oldugum anlarda bile seni düsünmek yetti
bana,içimdeki sevinç yüzüme yansidi,güldüm. Beni böylesine güldüren senin
sevgindi ve ben kaygisiz,içten gülüsün ne demek oldugunu, nasil güzel bir
sey oldugunu anladim seninle. Her seye ragmen sevdim seni.Güçlüydüm ve
asamayacagim hiç bir zorluk yoktu. Koca bir kente,koca bir ülkeye kafa
tutabilirdim.Sen elimden
tuttugunda,patlamaya hazir volkan gibi hissederdim kendimi.Menzil sendin
ve
ben o menzile ulasmak için önüme çikan herseyi yok edebilirdim.Sana
ulasmami
engelleyecek herseyi eritirdim,kül ederdim.Sana ulastigimdaysa sakin bir
göle dönüsürdüm.Ve o göle birtek sen girebilirdin.
Sevdim ve hayrandimda...
Her halin çekti beni.Durusunu,uyuman i,gülmeni,kizmani,
saskinligini,safligi ni,kurnazligini,çocu klugunu, olgunlugunu
sevdim.Sesini
de sevdim suskunlugunuda.Küçük
oyunlarini,kaprisler inisitemlerini,korku larini sevdim.Seni ve o doyumsuz

sevdani, uçari sevdani anlatacak kelime bulamadim çogu zaman.Sigmadin
cümlelere ve hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadi.
Seni severken yorulmadim.Çünkü sen yasam kaynagiydin.Hergün
yenilendim.Seninle çogaldim,büyüdüm.Eks ik kalan neyim varsa
tamamladin.Ölmeyecek tim çünkü sen ölümsüzlügün ta kendisiydin.
Sevdim iste ötesi yok...
Hep ertelenen bir an hiç yaşanmamaya mahkumdur. Düşlerin bekleyişini
yalnızca bir hüsran karşılayacakdır. Mevsimleri sayarsak ömür baharsız
tükenir gider. Sevdiklerimizi bulmak yada bulduğumuzu sevmek tercihi en
zor olan iki seçenektir bu sınavda...
Boşuna akan ırmaklar mı var yüreğimizde, sebepsiz mi çoşkun bir denizde
maviye hasretliğimiz? Ufuk ta görünen o ki mutluluk tek kişiliktir
aslında. Karşımızdakinin çabasına ihtiyacı yoktur mutluluğun, Aşkında
sevdiğin kadar büyüktür. Sevdiğin sürece meydan okur dünyaya.
Hasretle beklenen gelmez hiç bir zaman o hasreti yalnız tüketirsin.
Karşılık bulmuyorsa sevda umut değil kendini hükümdar sanan köleler
üretir, dönemezsin. Ama boşuna geçmemiştir dolan vakit. Heba olan
şiirleirn değildir. Türkülerin diliyle yas tutan geceler, sırdaşlığını hiç
farketmez. Kıymetini bilmediğin kır çiçekleri yeniden açar o gül solarken.
Ayrılanlar yıllar geçsede üstünden hep aynı acıyı çeker. Ama yollar hiç
bitmez. Sonuna geldiğini zannetiğin yerler birer duraktır aslında. Ve sen
yolculuğunu gönüllü bitirmişsindir o durakta. Güneş hep geç kalırmış gibi
gelir, sen bir baharda mevsimler başka havada... Gerçeklerle düşler yerini
kaybeder. Bir tek o kalır yüreğinden hiç gitmeyen. Aynı bakışlı resmine
saatlerce dalışın kalır, sevdanın tutsaklığında acılarını dindiremeyen...
Şöyle dimdik durup rüzgara karşı ''Ey hayat sen şavklı sularda bir
dolunaysın, aslında yokum ben bu oyunda, ömrüm beni yok saysın'' diyerek
çekip gitmek gelir aklına, Bedeninizin parçalanması hiç umrunda değildir,
ama sevdiği uğruna ölenlerden olmak istemezsin. Çünkü yalnız yaşarken bir
ihtimal daha vardır. Belki ölüme değil ama onun hayatına geç kalmışsındır.
Uzaktır öyle kalacaktır belki. Hep bir umutla beklenirken sevda habercisi,
yüreğini teselli etmekde sana düşer.
Her şeye rağmen korkutmasın seni bu sevdanın ateşi. Her yangın önce
başladığı yeri yakar. Sana küçük kendime büyük gelen yüreğimde yıllar
geçsede senin adını yazar. Ve bil ki sevdiğim, uslanmaz ruhum yaşadıkça
seni sever, seni sevdikçe yaşar..


Yüreğim bir ayraç misali takıldı bakışlarının arasına.
Günlerden hangi cumartesiydi veya pazardı inan hatırlamıyorum. Anlamsız
olduğum, sıkıldığım, boş boş etrafa bakındığım anlardan birinde avuç
içlerimin arasına aldım sesini ve seni aradım.
Yolculuklar neden daima alfabenin sonuna doğru başlar ki?
İşte benimkisi de böyle bir yolculuktu. İlkin loş bir karanlıkta “merhaba”
dediğim, sonrasında da adresini bilmediğim bir kapı aralığında söylediğim
bir merhaba…
Yüzünde küçücük çocukların kırılgan ifadesiyle aralık bir bakışta
tutulmuştum gözlerine. Benim kadar derin bakıyordun. Öyle zamana borcun
yoktu diğerleri gibi. Göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettirene kadar,
içime doğru bakıyordun. İçim ne de çok ezildi gözlerimi kaçırdığım, başımı
öne eğdiğim ve hatta ilk defa tenime dokunduğun zaman.
Söylesem hangi izi taşırsın bedeninde benden kalan ve kim bilir hatırlar
mısın sırılsıklam bedenine dokunduğum anda sana söylediklerimi?
Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın?
Saçlarım darmadağınık
Oysa daha bu sabah senin için hazırlanmıştı her şey.
Telefon defterine baktım, bir daha ve bir daha ve son bir defa. Seni
aramak için sebepler yaratmaktan yorulan beynim sonunda uykuya verdi
kendini. Aklım ve sen uykuya daldık.
On altıncı boyuttaydık seninle. Buraya kadar gelmemize izin veren ikinci
boyuttu. Sayende arada geçen zamanları algılama fırsatım bile olmamıştı.
Çünkü her şey çok hızlı olmuştu.
Oturdum… Elimdeki fincanda gittikçe soğuyan bir çayın ve vücuduna yavaş
yavaş yayılan alkolün, az sonra bitecek hüznü yerleşmişti bakışlarımızın
arasına.
Sanırım ben, bir tek seni alamadım o bakışların isimsiz randevularına.
Yapamadım…
O resmin üzerime düşen gölgesinden sıyrılamadım.
Hiç bilmeyecekti…
Duymayacaktı...
Yine kaldığı yerden alacaktı ellerini ellerine. Ama ben yine de yapamadım.
Mevsim sancıları yine her zamanki gibi gri şehrin sokaklarında içimi
acıtıyor. Eksiliyorum senden içeri, sana doğru. Hiç kendine boğulur mu
insan? Mahkemede hem sanık hem tanık olur mu? Erteler mi arzunun dolaştığı
bakışları gözlerinden?
Terk eder mi o kırılgan titreyişi?
Anlaşılmayacak biliyorum. Yine de seni satır aralarına gizliyorum, kimse
bilmeden, kimse duymadan.
Doğanın çam kokulu düşlerine emanet ediyorum o akşamı da. Işığın yerini
küçücük ışıltılar almıştı hani.
Neredeyse sana (d)okunacaktım..
Dedim ya günlerden hangi cumartesiydi ve belki hangi pazar,
hatırlamıyorum. Artık ne önemi var ki!?
Şimdi sana söyleyemediklerim i alıp yanıma gidiyorum.
Arkamdan bakar mısın yoksa gelir misin düşünmek istemiyorum ve yine her
zamanki ve hiç bilmediğin gibi “sana” yalan söylüyorum.
Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın?


İnsanlar gördüm kendilerine yabancı kendilerine garip kendilerine uzak.
Hiç bitmeyecek bir yolun yolcusu gibiydiler. Ne dinlenebilecekleri bir
mola yeri ve nede zaten varabilecekleri bir yer vardı. Ruhlarındaki
kabullenmişlik çirkin yüzlerine yansımıştı. Birbirlerinin kopyası bu
insanlar arasında bir yabancıydım ben. Beni aralarına hiç almadılar, zaten
hiç girmek istemediğimi bilmediler ki. Tek kelime konuşmadım onlarla. Yine
de onlarla aynı adımları atıyordum bilinçsizce. O hiç bitmeyecek sandığım
yola çıkmıştım onlarla birlikte bir kere.


Koyu gri bir havanın hakim olduğu o yolda ne bir tek yıldız gördüm nede
bir tek yağmur damlası düştü yola. Ne sıcak vardı ne soğuk. Kara, kirli
bir toprağın üzerinde atıyorduk adımlarımızı. O uzanıp giden yolda ne bir
yeşil, ne de mavi yoktu. Görünen sadece uzayıp giden sonsuz bir grilikti.
Yol uzayıp gittikçe, binlerce kişi katılıyordu bize. Amaçsız kalabalığa
katıldıkça katılıyordu insanlar.
Ses yoktu, gülüş yoktu, heyecan yoktu, sadece nefes almaya odaklanmış bir
insan güruhu vardı. Bense içimde çoğalttığım sesimi, bir mutlu yüze
sakladığım gülüşümü, bir sıcak yüreğe sakladığım sevgimi dışarı vurabilmek
için çırpınıyordum. Ama hiç bir yüz, hiç bir ses bu cesareti vermiyordu
bana. Bu bıktırıcı, bu tekdüze, bu amaçsız adımların atıldığı yolda bir
başka seçenek olmalıydı. Hissediyordum, ben bu yola bu insan kalabalığına
ait değildim. Aynı şeyleri hisseden benden başkaları da olmalıydı.
Sonra hiç varılmayacakmış kadar uzakta bir kuşun havalandığını gördüm. Bir
umut yakalamıştım sonunda. Adımlarımı hızlandırdım. Sıyrıldım
kalabalıktan. Koşmaya başladım. Kuşa yaklaştıkça gri hava dağılıyor,
güneşin ısısını hissediyor, gökyüzünün maviliği çiçeklerin her rengini
görüyordum. Ve en sonunda seni gördüm. Ordaydın. Küçücük ama yemyeşil bir
çayırın ortasında, gelincikler içinde öylece oturuyordun. Senin az ötende
hava kurşun gibi griyken. Senin başındaki gök masmaviydi. Ve sen gözlerini
o maviliğe dikmiş uzaktan gelecek birini bekler gibiydin. Ben gördüklerim
hissettiklerimin karşısında donmuş ve öylece kalakalmıştım. Yüzüme bakıp
sadece "HOŞGELDİN" dedin. Ve o ses yeniden hayata döndürdü beni. İçimdeki
bastırılmış gülümseme yansıdı yüzüme önce. Yüreğimin atışı hızlandı, tenim
ısındı sonra. Az önce terk ettiğim o kalabalık yanımızdan geçip giderken
biz senle el ele gülümsüyorduk onların şaşkınlığına.
Artık senle bir sevdanın iki ortağıydık. Şimdi içimde çoğalttığım sesimle
haykırıyordum herkes duysun diye...
Hiç kimse sevdama senin kadar yakışmadı ve sevdam hiç kimseyi senin kadar
yaşatmadı yüreğimde...


Geceydi seni bana taşıyan...Sen geceye yakındın, bende sana....Ağır aksak
işleyen zamanın düşürdüğü tuzaklardan kurtulup geldin, hoş
geldin.Korkularınla, sırlarınla ve sadece gözlerine derin bakanların
görebileceği acılarınla geldin, iyi ki geldin..... Bekleyişlerimin içine
hapsettiğim özlemlerim vardı.Nicedir kimseyle paylaşmadığım
hüzünlerim.Soramadığ ım sorularım.. Hatırladığımda yüreğimde yaratacağı o
korkunç sızıyı duymaktan korktuğum için beynimin bir köşesine fırlatıp
attığım ve bir daha hiç dokunmadığım anılarım vardı....Şimdi özgür
bıraktım özlemi.Şimdi hüzünde sevinçte doyasıya yaşanıyor bende.Sorular
cevabını buluyor, anılar canlanıyor çünkü sen geldin.Susmak ne çok
akıllandırmış beni... Ne çok biriktirmişim kelimelerimi....Bir bir
dökülürken dilimden sevda sözcükleri senin o tedirgin duruşun bile
durduramıyor beni."Seni soluyan bir rüzgara kapılmış gidiyorum.", yüreğimi
bir yelken gibi açtım, seninle dolduruyorum.Seninle olmanın, seni
yaşamanın ve zamanı sadece seninle paylaşmanın eşsiz hazzını duyumsuyorum,
ne iyi ettin de geldin.....Bir büyüysen bozulma. Bir hayali yaşıyorsak
kaybolma. Hep biz çözecek değiliz ya gerçeğin düğümlerini, bırak kendi
halinde kalsın. Ruhuna talibim ben asıl gerçek bu. Kaçışlardan bıkmış, hep
yarım kalmış ruhum da bir tek seninle doyuma ulaşacak, kendini bulacak.
Dedim ya, sen geldin.Bir de mavi var öyle ya..... Nereye saklamıştım
maviyi ? Kimlerden gizlemiştim de yok sansınlar istemiştim ? Bak, güneş
bile mavi mavi parlıyor görüyor musun ? Yavaş yavaş yok oluyor yüreğimin
gri katmanları. Maviyle anılıyor görebildiğim her şey.En çok maviye
tutkunum ben, bu yüzden mavi sen oluyorsun, çocuk gibi seviniyorum. Sen
maviyle geldin..Sahi , çocuk olmayı ne kadar özlemişim ben... Senin
içindeki çocukla oynayacak bendeki çocuk. Yalansız ve saf olacak. Kumdan
kaleler yapacak, içine seni koyacak. Kaleyi yıkacak, seni kurtaracak,
kahraman olacak.Çığlıklar atacak, yorulmayacak, sensiz hiç bir oyunda
"ebe" olmayacak.Korkma , içindeki o çocuk hep yaşayacak, kimsenin zarar
vermesine izin vermeyeceğim.Çünkü sen o çocukla varsın, o çocukla
geldin.Yoktum ben , senden önce yoktum sanki. Sen geldin varlığını bildim.
Sen geldin bir dokunuşun, bir öpüşün nasıl da büyük bir hazza dönüştüğünü
gördüm. Sen geldin ben oldum, aşk oldum.Sen geldin....ama ne güzel
geldin...



ÇAĞIR BENİ ....
Aşk adına işlediğim bütün günahlarımı kutsal sayarak yağmalanmış
gecelerimin hüznünü bir bohça gibi sırtıma vurarak tutkumu ve
öfkemi,tutukladı ğım gözlerinin rengine boyayarak gelirim.
Hiç saklamadım duygularımı ama bir çocuk var ki içimde, asırlardır
uykuda.Asıl ben oyum asıl o uyandığında ben hayata daha çok
sarılıyorum.Konuşmay a hasret o çocuk artık uyusun istemiyorum.Onu
uyandıracaksan ve büyüteceksen gelirim.Hep seni, sana ve bütün ağırlığına
rağmen taşıyacağıma, hep seni sen kadar uzaklarda bile yaşayacağıma inan…
Hiçbir zaman senin gözlerinin gizliliğindeki güzelliği unutmayacağımı
inan. Ve benim kuşatma altındaki düşlerimi ve düşlerimdeki gülüşlerimi de
senin kanatmayacağına inanayım.İnandır beni gelirim..
Bakışlarımla okşayarak yüzünü gece yarısı hasretlerinin yoldaşı olurum,
bölünmüş düşlerinde ve yalnız gecelerinde bak bana, hep konuk olurum
sana..Şiirlerinde hep yeni umutları yeni sevdaları anlatan bir ozan gibi
sana dair dizeler yazarım.Seni anlatmayacak her sözcüğü kullanılmaz
kılarım.Salıverir im yüreğimi bir ezginin notalarına..Söyle şarkımı
gelirim.
Rotasını kaybetmiş bir gemi gibi fırtınadan fırtınaya sürüklenirken Kara
Göründü diye bağıran bir tayfanın sesindeki mutluluğu taşırım ben limanım
sensin.Bir tek sana sığınırım korku dolu dev dalgaların şiddetinden.Aç
kapılarını gelirim.utangaçlığım ı, güçsüzlüğümü, üzerini yalanlarla
örttüğüm hatalarımı bırakarak acı ve gözyaşını unutarak umutlarımın da
ellerinden tutarak gelirim.
Biz seninle ölür gibi öpüşmeli öpüşür gibi bölüşmeliyiz hayatı..hesapsız
mekanlarda ve zamansızca.ayın karanlık yüzünü düşün, güneşi kucakladığın
anı düşün başını göğsüme yaslayıp sustuğunda belki de ömründe ilk defa
geçmişteki hoyrat sevdalara inat sen de yum gözlerini Sevda ile dağla
yüreğini..Ben sendeyim, kazındım bir kez yüreğine..bundan böyle ihanetin
adının bile anılmadığı bir ülkede, hayallerini azaltmadan bir baharı ve
sonraki bilmem kaç baharı benimle birlikte yaşam istiyorsan çağır
beni..GELİRİM SEVGİLİM!!!Çünkü seni çok seviyorum ne yazık ki bunu sende
biliyorsun..


Bazen öyle bir iliskiye tutulursunuz ki, ne sevebilir,ne
terkedebilirsiniz. Kör kütük baglanmissinizdir aslinda... En güzel
yillarinizin, aci tatli hatiralarinizin ortagidir iç çekismelerinizin
müsebbibi, yazilarinizin ilhami, sohbetlerinizin konusudur.
Gözyaslarinizda, bilinçaltinizda, kahkahanizdadir. Korkunca saklandiginiz
bir siginak,cosunca öptügünüz bir bayrak...Sevdaniz riyasiz, çikarsiz,
karsiliksizdir.Sinir siz ve nihayetsiz "Ölmek var, dönmek yok"tur. * * *
Lakin gün gelir anlarsiniz içten içe bir seylerin kanadigini... Tutkulu
sevdalarin gizli hançerleri baslar parildamaya...Surasi ndan, burasindan
elestirmeye koyulursunuz: "Söyle görünse, öyle demese, degisse biraz ya da
eskisi gibi olsa..." Baskalarini örnek göstermeye, "Bak onlar nasil
yasiyor" demeye baslarsiniz. Hem birlikte yasayip, hem özgür olmanin
yollarini ararsiniz. Askinizin gözü kör degildir artik, yanlisini görür
düzeltmek istersiniz. "Eskiden böyle miydi ya.." diye baslayan sohbetlerde
açilir elestirinin kapisi açildikça, bastirilmis itirazlar yükselir
bilinçaltindan... Böyle süremeyecegini bilirsiniz. Degissin istersiniz. O,
sevgisizliginize yorar bunu... Ihanete sayar. Tutkulu iliskilerde ihanetin
bedeli ölümdür. "Ya sev böyle ya da terket" diye gürler... * * * Bir
zamanlar bir gülücügüyle alacakaranligi isitan o rüya, bir kabusa dönüsür
birden... Kapatir gönlünün kapilarini, yasaklar kendini size... Hoyrattir,
bakmaz yüzünüze... Zehir akar dilinden, konusturmaz, suçlar,yargilar
mahkum eder. Mühürler dudaklarinizi, yirtar atar yazdiklarinizi, siler
sizi defterden... "Iyiligin içindi hepsi, seni sevdigim için..."
dersiniz,dinletemezs iniz. Ayrilirsaniz asamayacaginizi bilirsiniz, lakin
böyle de sevemezsiniz. Ihanetten kirilmistir kaleminiz severek, terk
edersiniz... * * * "Madem öyle..."nin çagi baslar ondan sonra...Madem ki
siz böylesine tutkunken, o hep baskalarini seçmistir, madem ki kiymetinizi
bilmemistir, o halde "günah sizden gitmistir". Lanet ederek bu karsiliksiz
aska, çekip gitmeleri denersiniz. Askin göçmenlik çagi baslar böylece...
Daha özgür olacaginiz limanlara demirlerseniz bir süre... Ne var ki
unutamaz, uzaktan uzaga izlersiniz olup biteni... Etrafi bir sürü
ugursuzla dolmus, kurda kusa yem olmustur. Deli kanlilar, eli kanlilar,
ugruna ölenler, sirtina binenler sarmistir çevresini... Gurur duyar
onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye... Ugruna kan dökenleri
sever, yoluna gül dökenlerden fazla... "Bana ne... kendi seçimi" diye omuz
silkmeye çabalarsiniz bir süre... Ama sonra... ansizin kulagimiza çalinan
bir sarki ya da kapi araligindan süzülüp gelen bir koku, hatirlatir onu
yeniden... Yaban ellerde, baska kollarda ondan bahseder aglarsiniz.
Kokusunu özlersiniz türküsünü söylemeyi, sarkisini dinlemeyi, yemegini
yemeyi, elinden bir kadeh raki içmeyi... Karsi nehrin kenarindan hasret
siirleri haykirirsiniz, sular kulagina fisildasin diye... Dönüp "Seni hala
seviyorum" diye bagirmak geçer içinizden...Dönemezs iniz. Göremedikçe
baglanir, uzaklastikça yakinlasirsiniz. * * * Anlarsiniz ki bir çaresiz
asktir bu, ne onunla olur, ne onsuz... Hem kollarinda ölmek, kucagina
gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda"kuskusu... Böyle sevemezsiniz,
terk de edemezsiniz. Sürünür gidersiniz...


Gidişine değil sitemim, beni sensiz günlere mahkum etmene...
Bende olduğundan beri ne zaman aynaya baksam , kendimi bulamıyorum.
Gözlerimde gözlerini, dudaklarımda gülüşünü görüyorum. Hep nefesini
soluyorum, tenimde bir ürperti beliriyor. Koca şehir susuyor sadece sesin
çınlıyor kulaklarımda. Bakabildiğim kadar ileride, dokunabildiğimce
yakındasın ama hasret kalıyorum bebek yüzlüm gülüşüne.
İstanbul gibi bakıyorsun bana, gizemli ve buğulu. Hem içinde olup , hem
yalnız yaşamak bilsen ne kadar zor geliyor. Hayat kavgasını sürdürüyor
sevdam. Aşk can çekişiyor gecelerimde. Tenine susuyorum Marmara’nın
derinliklerinde. Yeditepe çalıyor sanki seni benden, yavaş yavaş
tüketiyor.
Gökyüzüne yıldızlarla tutunan peçesini çıkarıyorum karanlığın. Pencereden
yatağına süzülen ay ışığı olmak, yüzünü sürdüğün yastık olup düşlerine
avuç açmak için. Bedeninde serilmeliyim gece gibi. Meleklerin uyurken
bıraktığı gülüşü seyretmeliyim başucunda.
Kalmamı istermisin, yıldızlar bir bir gömülürken sabaha ? Dokunmamı
istermisin ayaz düşen tenine ? Hani utanmazlığın koynunda kendinle
sevişmelerinde yanında olmamı istermisin ?
Kuruyan teninde terden boncuklar yapabilirim, güzel bir melodideki piyano
tuşlari gibi dokunabilirim vücuduna, kıvrımlarınla ahenkli yaşayabilirim
seni. Rüzgarın dağlarla kucaklaşmasını, dalgaların kıyılara cilvelerini
getir aklına. Önce, süzülmelerini hisset kumlara köpüklerinin, sonra
kızışan rüzgarla tut ellerimi. Tüm gücünle sarıl biçare kimliğime.
Açlığımı , susuzluğumu , sırlarımı bitir gecede. İçimde kıpırdanışların ,
yüreğimde sıcaklığın, dudaklarımda titreyişleri sevdanın, tenimin
ürpertisinde nefesin olmalı...
Dağıt hazan düşen yatağımı. Güneşim ol Eylül gözlüm. ‘Seni istiyorum’ diye
yutkunduğum nefesimi al dudaklarımdan, sırlarımı çöz öpüşlerinle. Ay gibi
yum gözlerini geceye, yıldız gibi kay geç düşlerimden. Tadını bilmediğim,
tenine düşmedigim hayal olmaktan çık, dökül şehvetinle.
Söyleyemem sana yanan tenimi, kıvılcımı düştü bir kez içime. Kıvranışlarım
kadar sessiz uykusuzluğum. Her dokunuşumda kendime, haykırışlarım
suskunluğum aslında.
Kendime sarılıp yatağın bir ucunda tüm ürkekliğimle gelişini beklerim.
İçimden akan ılıklığı, sıcak sevdayı sana sunmak , sadece hayalinle
bütünleşerek yaşamak çok zor be aşkım... ‘SEN’ bendeysen, benimsen ..
Neden geceler isyanım ? Kirpikten bulutlarını arala artık, güneş
gözlerinde kapalı kalmasın, Uyan ! Dünya güneşe , ben sana kavuşayım. Seni
seviyorum Eylül bakışlım...


DİNLE
Ne zaman nasıl sevdim seni bilmiyorum.Oysa ki yasaktın bana, yasaktım ben
de sana.
Bahar gibi çıkıp geldin, tam da karakışın ortasında.Sesini duymak öyle
huzur vericiydi ki içimde binbir kelebek uçup,kanat çırpıyordu sanki.
Heyecandan yüreğim kurudukça bahar yağmurları gibi yağıyordun ruhuma.
Sonra güneş olup açıyordun.Rengare nk gökkuşağı gibi
aşk olup sarıyordun tüm benliğimi...Gökyüzün de süzülen uçurtma gibi
uçuyordum bende senin aşkınla..
Seninle konuşurken bile sesin sesime değdikçe nefesim kesiliyordu.
Hep gülüyordum,güldürüyo rdun yüreğimi sen benim.Öyle benleydin ki, öyle
sen olmuştum ki..
Dinlediğim şarkılara mı seni alıyordum yoksa sen mi bana şarkılar
oluyordun?
Sevdim işte seni, hiçte saklamadım,saklıyama dım...Seni sen olduğun için
sevdim.Bana yalansız dolansız gelmiştin.
Herşeyin en güzelini hissettirişini sevdim...Ahh keşke birde benim
olsaydın...
Olamadın....Olamazdı n da...Yasaktın ama herşeye rağmen tatlıydın...
Bilirsin zaman zaman karamsarlıklara düşerim ben, işte yine
öyleyim...Neden kendimi yüreğinden taşındırılmış hissediyorum?
Neden içimde ki bu acı? Neden?
Bak bana!.. Gözlerimde yaş, yüreğimde yas var, hepsi sana...
Bana hissettirdiğin gibi seviyorsan beni, tut elimi, sar beni..Hissettir
bana aşkını yok et bu karamsarlıkları...
Ya da yüreğine yeni bir levha as SAHİBİNDEN KİRALIKTIR diye..
DİNLE
Dinle sevdiceğim
Dinle!..
Ben seni
Bu yüreğe
Kiracı değil
Sahibesi kıldım
Sakın olaki
Bu yüreği
Aşk kumarın da
Bozdurma...


Her Bakışımda...
Gözlerine her bakışımda gökyüzünün gülümseyen çehresine umut yüklü
bulutlar çizebilmek için sepetinde denizler taşıyan mavi yürekli bir
çocuk, yemyeşil nehirler serpiyor gözlerime...
Gökyüzüne her bakışımda gözlerinin yemyeşil iklimlerinden yüreğime
süzülen melekler, zümrütlerle bezenmiş kanatlarındaki elmas işlemeli sevda
filizlerini ekiyorlar içime. Ve ben her sabah, daha da büyütebilmek için
sevdamı, işte bu umutla kaldırıyorum başımı gökyüzüne...
Ellerine her bakışımda denizlerin ufukları kucaklayan sinelerinden,
sonsuzluğun ab-ı hayatına müştak masmavi umutlar getiren tebessüm sesli
martılar konuyor ellerime...
Yüreğime her bakışımda ellerine ömrümü sunduğum bir melek karşılıyor
beni! Zarif kanatlarından sevda türküleri yayılıyor. Gözlerinden yedi
veren güllerinin sıcaklığı süzülen bir minik kırlangıç olup götürüyor beni
huzurun gizemli diyarına. Çoğalıyor umut!
Önce bulut gibi
Sonra yağmur
Gökyüzü gibi sonra
Gözlerin gibi!
Ellerin açelya, ellerin erguvan
Uzanır da ellerin
Mutluluklar filizlenir
Dokununca yüreğime...
Yüreğine her bakışımda tarifi imkansız baharlar yeşeriyor içimde! Menekşe
bakışlı kır çiçekleri sarıveriyor her yanımı! Küçücük yürekleri mutluluğun
sinesinde neşelendirmek için çırpınan yemyeşil parklara, turuncu oyunlar
serpen yıldızlar beliriyor göklerimde. O şirin gülüşünle bana hayat
veriyorsun!
İnan ki Yar
YÜREĞİME SIĞMIYORSUN...
____________________ ____________________ ___


Aşk Dedikleri
Aşk: en yalın biçimde anlatılan tek kavramdır o,adı kendisidir zaten.Onu
anlatmak için sonu gelmez cümleler kurmanıza gerek yoktur.''Aşık oldum''
dediğiniz an akan sular durur,küçücük çocuk bile sizi rahatlıkla
anlar.Çünkü aşkın dili tektir.Aşk cesaret ister,kocaman bir yürek
ister.Nedir bu aşk denilen şey?Elle tutulmaz,gözle görülmezbir şeyse nedir
bu yaşanan somut acılar,güzellikler?A şk,hayatın bize hazırladığı en güzel
sürprizdir,bu yüzdende kalpleri ne zaman ele geçireceği hiç belli
değildir.Daha ne olduğunu bile anlayamadan onun hükümdarlığına
giriverirsiniz.Aşkın zamanını biz ayarlayabilseydik eğer ve kime neden
aşık olduğumuzu anlayabilseydik,aşkı n sırrınıda çözerdik herhalde.Ama o
zamanda aşkın insanı alıp götüren büyüsü tamamen kaybolurdu.Aşk hayata ve
zamana karşı işlenen en büyük suç ortaklığıdır,aşk hayatın bütün tek
düzeliğine,bütün sıradanlığına en soylu baş kaldırıdır.Ondan korkup kaçmak
hiç kimseye yakışmaz.Ve elbette yaşanılan aşkı suçlamak,yargılamak,
karala! mak da aşka yakışmaz.Bu önce haksızlık kendinize saygısızlık
olur.İnsan sonuna kadar savunmalı aşkını karşılık görmesede,acı çekeceğini
hissetsede,yarın terk edileceğini bilsede,ailesini karşısına alacağını
bilsede taviz vermemeli aşkından.''SENİ SEVİYORUM'' diyebilmeli göğsünü
gere gere.Aşk işte o zaman aşktır.Ve bunun doğrusu yanlışı yoktur,zaten
aşkın kendisi doğrudur.Kime karşı duyuluyorsa bu aşk,doğru insanda işte
odur.Aşkın zamanı yoktur hep hazırlıksız yakalar insanı.Evli
olmanız,sevgilinizin olması,bir ayrılığın taze yaralarını kurutmaya
çalışmanız,bağlılıkt an korkmanız,ailenizden çekinmeniz,hatta sevilenin
hapse girmesi bile onun hiçmi hiç umrunda değildir.İşte aşk bütün bunlara
tek başınıza karşı gelme yürekliliğidir,belki de yeni hayata geçebilme
yoludur...Aşkın ne zaman geleceği belli olmadığı gibi,ne zaman gideceğide
hiç belli değildir.Fazla vakti yoktur onun,uzun süre beklemeye ve
bekletilmeye tahammülüde yoktur.Bir başka göze bakmaya bir başka tene
dokunmaya baş!
laması okadar da zor değildir... Aşktan değil onun kaçmasından korkun ve
doğruluğuna yanlışlığına bakmadan sonuna kadar savunun aşkınızı.
Biliyormusunuz hayat zaten kocaman bir yalan.Bu kadar sahteliğin içinde
gerçek ve doğru olan tek güzellik AŞK lütfen ona haksızlık
etmeyin.Aşkına,sana aşık olana sahip çık ve onu kaybetme.''SENİ
SEVİYORUM'' demek için geç kalma! Sevgiyle kal...


Seni ne çok sevdim ben.
Ne çok gözyaşı döktüm senin için. Geceleri sen yatağında meleklerin
kanatlarıyla uçarken ben penceremin önünde senin rüyana girmek için dua
ederdim.
Bir bakışına, bir dudak kıvrımında titreşen gülüşüne
ulaşmak için dünyanın bütün çiçeklerini önüne sererdim.
Şiirler, şarkılar, sevgiler içimde tutuşan bir ateş, onun yangınında
senin için kül kesildim. Ağır hastalar geceyi zor geçirir.
Sabahı bekler kırgın yürekler, hasta umutlar, yalnız ruhlar.
Yalnızdı gecelerim. Hastaydı gecelerim. Kan kaybından giden bir yaralı
gibi
umarsızdı gecelerim. Bir uçurumun kenarına beni taşıyan karabasandı
gecelerim.
Adına yalnızlık dedim. Sensizlik dedim.. Sen beni bilmedin, beni
tanımadın,
beni sevmedin.. Bu bir ölümdü, bu bir fermandı .. Bıçak kesmez artık beni,
ip asmaz,
çeküller yüreğimi taşımaz. Yaşamak mümkün değil,
yalnızlık karanlık kapılarıyla üstüme kapandı. Amansız acılar içindeyim.
Ey Sevdiğim.. Ben seni ne çok sevdim.
Dünya bildi, bir sen bilmedin. Yalnızlığın diğer adı aşka karşılık
almamaktır.
Kaçılamayacak kadar yakın, tutulamayacak kadar uzak bir yerdesin..
Benim aşkıma yalnızlık kucak açtı. Senin yokluğuna dokundum, içim yandı.
Odamın çıldırtan sessizliğinde sana seslendim. Yankısı döndü dolaştı,
senin kapıların bana kapalı. Kendi sesim yine bana ulaştı.
Anladım ki beni hiç duymayacaksın.
Sana sitem edemem. Sana kırılamam.
Bir tek dileğim var senden, son bir tek isteğim.
O da MUTLU OLMAN.
MUTLU OL SEVDİĞİM.. BİRİCİĞİM..
AŞKIM. NEREYE, KİME GİDERSEN GİT YETER Kİ SEN MUTLU OL...
____________________ ____________________ __________________


Bu Sana Son Yazışım..
“Bu sana son sözüm” dermiş gibi bakan. Simsiyah harflerle kirletilmiş,
bembeyaz
bir sayfa. Neresinden bakılsa acı, hangi satırından başlansa hüzün, hangi
kelimesi okunsa güvensizlik.
Oysa ki benim batan güneşin ardından sarıldığım, tepeden aşağı inerken,
çakıl
taşlarıyla birlikte yuvarlandığımda düşündüğüm biri var…
“Bu sana son yazışım…” bir ayrılığın ilanı gibi, ölünün üzerine son kürek
toprak, gözdeki son damla, son kez el sallamak gibi…
Oysa ki benim Kışın soğuğunda, dalgaların kayaları dövdüğü anlarda,
fırtınalarda savrulurken sığındığım biri var…
“Bu sana son yazışım...” düşündüklerinin, hissettiklerinin ve
yaşadıklarının
benim için zerre kadar önemi yok demek değilse ne bu? Sen istediğini
söyle,
senin söylediklerinin hiç bir anlamı yok demek değilse ne bu?
Oysa ki benim derinlerde soluksuz kaldığımda ve nefesimin bana ait
olmadığını
sandığımda, sonsuz gibi görünen karanlığın ortasında, umudumun tükendiği
anlarda
düşündüğüm biri var…
“Bu sana son yazışım…” diye başlayan ve sana hiç inanmadım, sana hiç
güvenmedim
diye devam eden satırar bunlar. Üstelik inanmam ve güvenmem için yaptığın
herşey
boşa kürek çekmek, yetersiz, yersiz ve saçma çabalardan başka hiç birşey
değil
bunlar.
Oysa ki benim burnumda yağmur kokusu varken, bulutlar hızla akıp
geçerken, ve
çocuklar ağladığında, perdeler uçuştuğunda düşündüğüm biri var…
“Bu sana son yazışım…” ben bunları hak ettmedim… Ama sen herşeye
müstehaksın,
üzülmelisin, kırılmalısın, parçalanmalısın, yok olup gitmelisin… Senin
söylediklerinden daha değerli başkalarının ne dediği, senden daha değerli
bakalarının ne düşündüğü demek bu.
Oysa ki benim elimi uzattığımda ve saatin her çalışında, yanımdayken
özlediğim
ve uzaklaşınca her an düşündüğüm biri var…
“Bu sana son yazışım…” Açıkca dilediğini yap, ben istediğim kadar daha
yanındayım. Kendimi hazır hissedince girdiğim gibi çıkacağım hayatından
demek
bu?
Oysa ki Aklımın kıyısında dolaşan ve dilimin ucundayken yanarcasına
düşündüğüm,
deniz gözlerinde dolaşırken yemyeşil ormanlarda yok olup gittiğim biri
var…
Tek kişilik dünyamda ölçülü adımlarla yürüyorum. Boshwer dim ve ben artık
kendi
MaSaL ıma dönüyorum. Sana geliyorum. Aylardan Nisan, sabahın erken
saatleri ve
bahar…
Sen nesin hala çözemedim, hem dünyanın eşsiz güzelliği hemde en büyük
üzüntüsü... Ben seni çok sevdim, ama sen hiç sevmedin. Kızamıyorum ben
sana. Kızamıyorum ki! İnsan sevdiğine kızamıyor ki... Sen benim nefes alma
sebebim hemde utancım, sen benim gözlerim, sen benim kör kuyularım.
Sen başka yerlerdesin, yanımda olmana rağmen ben senin yanındayken sen
başka yerlerdesin. Hep elimi uzatsam tutarım seni, ama bi o kadar da çok
uzaksın. Yüzüne bakarken sevdiğinin başka şeyler gelmek ister
dudaklarından, dökülen kelimeler başka sözler ama bunu engellemek nasıl
bişeydir bilir misin?! Gözlerine
bakarken içinin nasıl ürperdiğini bilir misin? Sen acı çekersin, ama
karşındaki bunu bile anlamamaz. Sen içten içe hep ölürsün, yaşarken ölmek
nasıl acı verir insana bilir misin? Ama sadece sen bilirsin... Ama
sevdiğin için hiç pişman olmadım. İyi ki bu hayatta sen varsın, iyiki
tanımışım.
Sen belki çok uzaklarda benden habersizsin. Ama ben senleyim bu da yeter.
Sen sevesin diye ben seni sevmedim, sen benim olmadan da ben seni hep
sevdim.
Bütün güzellikler seni olsun ömrümün canımın canı sevdiğim...
__________________


Evet kendimi çok iyi hissediyorum ve hayat da iyi gidiyor... Beni benden
çalıp da gittin, nasıl iyi olmam ki ya da nasıl hayat iyi gitmez ki?...


Giderken bahar kokulu gülüşlerini de götürdün yanında. Düşmanlığım bu
yüzdendir belki de baharlara. Ve işte bir günah daha işliyorum, çünkü
sevmiyorum artık çiçekleri ve genzimi yakıyor kokuları...
Giderken deniz kokulu gözlerini de götürdün yanında, dalıp da gittiğim,
bakarken ruhumu titreten ışıl ışıl hayat dolu gözlerini... Yağmurda
sokaklarda ıslanmalarımı da aldın benim, sokaklarımı çaldın, vicdanımı ve
ruhuma dar gelen sevgimi de götürdün giderken...
Gecelerimi götürdün ve gökyüzü de baktığımda gördüğüm yıldızlarımı
soldurdun, dalgaların melodisine kaldırdığım kadehimdeki sıvının tadını da
aldın benden...
Sigaramı da çaldın benden, ciğerlerime çekerken dumanını hırsala,
beynimdeki benden başka benlerle savaşta kullandığım elimdeki tek silahımı
da aldın... Şimdilerde bir de kadehlerimde mermi olduğunu söylüyorum
dostlarıma, beyaz su yerine artık...
Sımsıkı sarılmalarımı da aldın gittin, içimdeki yaramaz çocuğu da
öldürdün... Hayallerimi de vurdun giderken sırtına, düşlerimi paraladın,
cesur görünen yanlarıma kapanmaz yaralar açtın... Dalgın, ellerim
ceplerimde yürüyüşlerimi ve sen kadar sevdiğim yalnızlıklarımı da
anlamsızlaştırdın gidişinle...
Oysa ölüm kadar sevmiştim seni ben... Onun kadar gerçek, onun kadar yakın
ve onun kadar dost bilmiştim seni... Ve sen gidince anladım ki, çokça
sevdiğim ve birlikte söylediğimiz o şarkının mısraları gibisin sen... Önce
elimden tutun. Sonra bırakıp gittin. Yıllanmış şarap gibi, yaktın içimi
yaktın...
Gördüğün gibi, iyiyim...
____________________ _


Sana akıyorum kaygısızca ve hiçbir şey bunu engelleyemiyor ve geri
çeviremiyor bu akışı. Çünkü sen her tarafımdasın. Sağımda, solumda,
arkamda, karşımda... Ne yana dönsem, ne yana yol almaya kalksam,
ulaşacağım son nokta sensin, orada yalnızca sen varsın...


Sana akıyorum, çünkü senin yolunda gidiyorum, attığın adımları takip
ediyorum sorgulamadan. Önüme çıkan hiçbir ayrım, hiçbir kavşak
ilgilendirmiyor beni. Yürüyorum peşin sıra, yürümenin en zor olduğu yol bu
olsa bile yürüyorum... Şikayet de etmiyorum çakılından, tozundan,
toprağından üstelik. Sana yaklaşabildiğim her adımda mutlu oluyorum ya da
yaklaşmayı başaramasam da bu umudu yaşamak heyecanlandırıyor beni...
Sana akıyorum, çünkü hayatın akışı kadar doğal sana akışım... Doğa nasıl
ki her canlının yaşaması için bir düzen kurmuşsa ve nasıl ki kuralları
varsa doğada yaşamanın, benim var olmamın da, yaşamamın da kuralı sensin,
senin var olduğun bir düzen içerisinde ben olabilirim ancak...
Sana akıyorum, çünkü sesinde bedeninde, kuşatmış durumda beni... Sana
karşı savunma dahi yapmıyorum ve böyle bir teslimiyet de rahatsız etmiyor
beni... Yüzüne, gözlerine, ellerine baktıkça, sesine yüklediğin gizleri
çözerken hep kendimden bir şeyler buluyorum sende...
Sana akıyorum, çünkü o kadar çok paylaşacak şeyimiz var ki seninle... Bu
güne kadar paylaştığımız her şey, her an umut veriyor sonrası için bana ve
ben belki de sende bu umudu yaşamayı, yaşatmayı seviyorum... Biliyorum ki
hayatın bir yerinde sadece bize özel bir çiçek var, o çiçeği birlikte
bulup, kokusunu ciğerlerine çektiğimizde hayata ve birbirimize sımsıkı
sarılacağız...
Sana akıyorum, çünkü bir insanı tutkuyla, beklentisiz ve delice sevmenin
tadını sende yaşadım ben... Bunun anlamını senle öğrenim, bunu senden
başkasıyla da yaşayamayacağımı biliyorum... Sende, seninle yaşamak her an
bir şölen tadında ve ben böylesine keyifli, böylesine eğlenceli ve hayat
dolu bir şöleni bırakıp gitmek istemiyorum...
Sana akıyorum, çünkü “hayatın uslanmaz ruhusun” sen ve ben belki de bu
ruha aşığım aslında... Seninle yenileniyorum, sadece seni düşünmekle
yüreğimde, beynimde çöreklenmiş ne kadar kötülük varsa hepsinden
arınıyorum bir anda...
Sana akıyorum, Bütün coşkum, bütün saflığımla... Aşka, sevgiye, güzelliğe
dair ne varsa benimle akıyor onlarda sana... Benim gibi çoşku dolu bir
ırmağı da huzurlu, sakin bir göle çevirecek tek güç sensin... Ne olur
orada kal, ayrılma seni gönül gözümün görebileceği noktadan... Sana
ulaşamasam bile varlığını hissetmek ve senin yolunda olmak yetiyor bana...


Ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde, ne de bağıra çağıra söylediğim
şarkıların sözleri. Dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum


Sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerin de tadı
yok? Peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden?
Bilmiyorum!
Susuyorum artık... Sustukça susuyorum. Sustukça, üzerime gelen insanlardan
kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. Ama yine de saplanıyor
yüreğime bazı kelimeler. Bazıları da acıtıyor üstelik…
Sessiz geceler benim için sığınılan bir liman sanki. Kendimi bulup bulup
kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam
ifade etmiyor. Düşünüyorum da bu güne kadar hep gibi yazmışım, gibi
okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi gibi sevmişim...
Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. Bunu biliyorum ama zaman da
geçiyor hızla. Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş
yavaş tükeniyorum... Onca yıldan sonra hayata dair ne kaldı ki elimde?
Kocaman bir hiç! Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan…
Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi
duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. Benim dışımda kopuyor
bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum…
Kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su
serpecek elin sahibini... Toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla
süsleyecek sesin sahibini… Artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan.
Örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken... Kimselerin
gitmediği sokaklarım olmalı... İçimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da
sessizce gitmeliyim bu dünyadan.
İşte yine susuyorum siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her
şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı
gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum. Elimden
kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri…


Susmalıyım...
Yine bir gece ve yine baş başayım kendimle, işte yine seni bulup
kaybettiğim
yerdeyim.
İnsanın bir şeylere karar vermesi ne kadar zor ya seni içime gömmeli ya
da
artık içimden söküp atmalıyım. Ama her ne olursa olsun susmalıyım. Hangisi
daha
zor, hangisi daha acı? Gerçekten gitmeli miydin, yoksa kalıp yanımda
savaşmalı
mı?... Bir yol arıyorum kendime, bulduğum tüm yollarsa sana çıkıyor…
Kapanmalı artık gözlerim. Sonsuz bir karanlıkta tek başıma yürümeye devam
etmeliyim... Yürümeliyim ardıma bile bakmadan, yürümeliyim parçalayarak
değerleri ve sevgileri, yok ederek yaşadığım tüm zamanları...
Nasılda acımasız zaman. Nasıl da yüceltmiştim seni gözümde. Tutup kendi
ellerimle koymuştum en yükseğe, sonra keyifle izlemiştim yüceliğini. Ama
yine
ben bitirmeliyim. Tutup kollarından indirmeliyim olduğun yerden. Ya da
seni
ölene kadar yaşatmalıyım içimde..... Ne kadar zor bir karar..
Bir yanım: “Bir daha kimse, hiç kimse onun kadar çok sevilmeyecek”,
derken, bir
yanım sakin, sessiz...
Zaman geçiyor, acım dinmiyor. Kapanmıyor yaralarım.. Tükenirken ben,
aklımda bir
tek sen... Görüyor musun, yine konuşuyorum ama sessizce. Susmayı öğreniyor
yüreğim..
Ama ben kararımı verdim...
Seninle olduğum zamanları düşünmek bile bana mutlulukların en büyüğünü
yaşatıyor..
Seni Seviyorum ve Ölene Kadar Seveceğim...
__________________


Yokluğun buz gibi soğuk


Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... "üşüme" diye
seslenmeni isterdim... bir el olmanı isterdim, bir kol... "özledim" deyip
sarılmanı... en karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. kınalı
bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... gelseydin ve
yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya ... geçerdi üşümesi
yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı
biliyorum...
Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan
öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak,
uçmak isterdim…
Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı... bütün dallar kesik...
yokluğun buz gibi soğuk... üşüyorum... yüreğim de donmuş sanki.
gözlerimde...
Ateşler içinde bedenim... öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık.
bütün uzuvlarım uyuşmuş. ezip geçiyor ruhumu acılar...
Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. kirpikleri
kırılan bir zamanın teninde, ağrılı şiirler topluyorum gecelere şimdi...
Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır yakmaktır yüreğini
yangınlarda. ama ben üşüyorum. yokluğun buz gibi soğuk. yakacak bir
şeyimde yok…
Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım… ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım
çağlayanlara… bakakalıyorum ardından çaresiz…
Ah! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle..
geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum... bir gül olsaydın bahçemde,
koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin... bir göz olup
baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü... ah! bir bilsen nasıl
sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki
akasya...
Susuyorum artık derin derin... ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı
gibi... oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya anlaşılmaya...
oysa ne çok istiyorum, tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı, hicranımı
bir tılsımla...
Yüreğim kanrevan, dikenler acımasız, ayaklarım kırık koşamıyorum artık
doruklara, menzil uzak...
Gel. yüreğim ol seher gülüm, her ölümümde bana yeniden hayat ver. elim ol,
ayağım ol, canım ol... gecem - gündüzüm ol... ağlayan gözlerim ol her
damlada yeniden doğur beni, yeniden doğur umudumu. her öldüğümde yeniden
yarat ki, seni ne kadar özlediğimi anlatayım yeryüzündeki bütün canlı
cansız varlıklara, ne kadar çok sevdiğimi ...
Önce sen gel sevgilim solmadan resimler, şiirler sislenmeden... islenmeden
geceler ... sonra ölüm gelsin...
Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.



GÜNEŞİ UYANDIRMAKTAN GELİYORUM...
Hep karanlığın gizeminde kaybetme nedenlerimi bulmaya çalıştım. Tuttuğum
nefeslerim geldi aklıma. Kelimeleri susturmak için yutkunmalarım.
Bakışlarıma düşmesin diye gün ışığı, gözlerimi yumardım. Dizlerimi
bağlardım sana koşmamak için. Ellerimi dolardım kendime.Yakarmak
istemiyordum seni Tanrı’dan. Olmayacak duaya amin dememeyi çoktan öğretti
hayat. Beklentilerle hareket etmemeyi ve sadece susuyordum. Yapabildiğim
en güzel ve bana ait en özel tavrımı takınıyordum sana.
Sana ait güzeli-çirkini, iyiyi, kötüyü hazmediyor şimdi sevdam. Öğütüyorum
duygumu. Belki adını koymak için, belki olan adından caymak için. Sana
uzak kalıyorum. Bu, kendime yakın kılıyor beni. Kendimi mi senden çok
seviyorum? Seni mi benden koruyorum? Bilmiyorum.. susuyorum...
Her şeyi burada senle bırakıyorum…
Sevgimi, umutlarımı, yarınlarımı… en kötüsü yaşamak isteyip de
yaşayamadıklarımı… . Hepsini sana bırakıyorum. Belki onlara baktıkça beni
hatırlarsın. Ne denli büyük bi hata yaptığını… aslında hiç değmeyecek
ufacık şeyler için beni ne kadar büyük bir kırgınlıkla bıraktığını…


Sevgin o kadar küçükmüş ki… yama bekleyen elbiselerin arasında bıraktım
seni. Bir daha asla tamir edilememesi için. Yırtılmış, parçalanmış… tıpkı
senin benim kalbimi parçaladığın gibi….
Geriye dönüp baktığımda yanmış bir aşk görüyorum… her köşesinde ayrı bir
acı, ayrı bir iz…. Asla silinmeyecek … çıkmayacak yara…
Bir insan en fazla ne kadar kırılabilir ki? Ne kadar incinebilir?
Hayattaki en acı şeydir sevdiği insan tarafından kırılmak. Sen beni
kırdın. Hemde hiç değmeyecek bir nedenle. Keşke affedebilsem seni. Keşke
şu lanet olası gururumu yenip yanında kalabilsem.
Hiç ister miydim sana böylesine aşıkken çekip gitmeyi? Burada çaresiz bir
başına bırakmayı?
Sen benden çok şey çaldın. Sana hakkımı etmiyorum….
Kalbimi sende bırakıyorum giderken. Daha fazla kır acıt diye. Nede olsa
alışıksın sen…
Mutlu ol diyeceğim ama sen mutlu da olamazsın…


Kelimeler eksik, kelimeler yarali. Kelimeler ciliz. Tasimiyor, anlatmiyor,
tanimlamiyor bu duyguyu.Ben de... Çok baska bir sey. Sevginin ortasinda,
derin acilar hisseder mi insan? Aydinlik gülümsemelerin içine, hüznü
yerlestirir mi durup dururken? Gözlerine bugu,diline sitem, yüregine
burukluk, çöreklenir kalir mi asirlarca? Gelmeyecegini bildigi mektup
için, posta kutusunu hep ayni heyecanla açar mi? Dedim ya, baska bir sey
bu. Ne kadar yalnizsam, o kadar seninleyim su günlerde.


Belki de en basta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar.
Kimseler ulasmasin diye,
kimselerin bilmedigi,
bulamayacagi yollara götürdüm seni.
En derinlerde tuttum.
Bana sakladim.
Derine, hep daha derine...
Seni yapayalniz,
bir tek bana biraktim.
Paylasamadim Yanlis yaptim.
Sana ulasan yollari kaybettim diye bütün bu saskinliklar.
Kendimi oradan oraya vurmam.
Sagimda, solumda, ne zaman dikildigini bilmedigim duvarlara çarpmam,
hiç görmedigim çukurlarla bogusmam.
Denizlerin, gürültüyle gelip vurdugu dehlizlerin, acili duvarlari gibiyim.

Duvarlarim yosunlu, duvarlarim kaygan, duvarlarimdan hiç tükenmeyen sular
siziyor.
Tutunamiyorum.
Renklerim, gün içinde degisiyor.
Soluyorum,
soguyorum.
Günes ulasmiyor içerilerime.
Küfleniyorum,
yaslaniyorum.
Yalnizliklar pesimde.
Dokundugum her islak duvardan, pis kokulu bir yalnizlik bulasiyor üstüme.
Yapis
yapis, vicik vicik bir yalnizlik bu.
Biliyorum,
bütün bunlar,
hep benim suçum.
Seni sakladigim yere ulasamaz oldum.
Yollar, gitgide uzadi ve karisti.
Ümidimi isitacak,
parlatacak,
kimildatacak bir seylere ihtiyacim var.
Ah onun ne oldugunu biliyorum.
Sonu sana geliyor her cümlenin.
Her seyin basinda, içinde ve sonundasin.
Bu degismiyor.
öyle içimsin ki.
Birden aklima geldi,
tuttum sana bir mektup yazdim dün.
çok mutluydum...
Gün içinde neler yaptigimi,
nelere kizip,
nelerle mutlu oldugumu,
tek tek anlattim.
Mevsimlerin ve insanlarin nasil karisik ve beklenmedik olduklarini yazdim.

"Yine zamansiz yagmurlar" dedim,
"Daha önce, hiç bu kadar zayif degildi günes isinlari" dedim,
"Gerçekten buradaki sarkilari hiç ögrenmeyecek,
bilmeyecek,
söylemeyecek misin?"
dedim.
Çok uzun bir mektup oldu..
Basindan sonuna kadar okudum da.
Neler yazmisim diye merakimdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çikarip,
Adini yazdim.
Büyük harflerle,
yalnizca adini.
Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum.
Mektup cebimde.
Cebim yüregime yakin.
Yüregim sende.
Sen yüregime yakin.
Öyleyse mektup sende.
Bu kadar içimdesin iste.
__________________


Ilık rüzgarla gelen bir müzik sesiyle dalıverdim uzaklara "Aşık olmak
günahsa ben bir günahkarım, pişman değilim tanrım " diyordu yumuşak bir
ses bir sızı saplandı ilk önce kalbime sensizlik yüreğimi yakıyordu, sana
hasrettim sarı kurumuş yapraklar arasında yürürken rüzgarın yüzüme
vurmasıyla kokunu duydum sanki yalnızdım mutsuzdum, sen yoktun ebediyen
gitmiştin.


Şimdi yanımda olsaydın kollarınla beni sarar, yüzüme dağılan
saçlarımı parmaklarınla düzeltirdin.. iki taraftan kulaklarımın
arkasına sıkıştırır, "Böyle daha güzel aşkım"derdin
yüzüme düşen saçlarıma tuzlu gözyaşlarım karışıyor şimdi.
"Sakın ha ağlama, seni birgün bile ağlarken görmek istemiyorum" derdin
bana
şimdi bir yerlerden bakıyorsa gözlerin üzülüyorsundur
ama gözyaşlarıma söz geçiremiyorum sevgilim...
Hani biz sonsuza kadar mutlu olacaktık?
Hani birbirimizi terketmiyecektik?
Neden beni tek başıma bırakıp gittin aşkım.?
Kaza haberin geldiğinde inanamadım evimizden nasıl çıktığımı
bile hatırlamıyorum hastanede seni öyle kanların içinde
baygın bir şekilde görünce dünya başıma yıkıldı elini
tuttum ve sen gözlerini açtın
"Sakın ha! Sakın elimi bırakma" dediğin zaman bile
"Gözlerindeki ormanda yağmur yağmasın" dedin
yanaklarımdan süzülen sicim gibi yaşlar yüzüne döküldüğünün farkında bile
değildim..
ameliyathanenin kapısına kadar elini hiç bırakmadım ve mecburen
elini ayırdılar benden saatlerce o odada kaldın
çıktığın zaman komadaydın doktorlar ümitsizce gözlerime
bakıyordu seni odana götürdüler.. neydi, neden o makinaları
vücuduna bağlamışlardı.? Sen yaşayacaktın.. beni bırakmayacaktın yemin
etmiştin..
yavaşça elimi elinin üzerine koydum.. hiç kıpırdamıyordun
günlerce başucunda bekledim farkında bile değildin hep uyuyordun
yanında seni beklerken geçirdiğimiz günler bir film şeridi gibi
gözlerimden geçti
beni kızdırmaların, sinirletmelerin ve ondan sonra gönlümü almak için
bütün evi
ben yokken çiçek bahçesine çevirmen doğumgünlerimizde birbirimize
aldığımız
müzik kutuları hani son doğumgününde sana mavi bir kazak almıştım da hemen
giyip
mankenlik yapmıştın ya ve ben seninle dalga geçmiştim sen de pastayı
alıp yüzüme yapıştırmıştın ve sonra da bütün evi pastayla alt üst etmiştik
ne kadar deliymişiz, ne kadar aşıkmışız mavi kazağını son gördüğümde
kanlar içindeydi..
kaza günü onu giyiyormuşsun meğer çok sinirlettin beni, nasıl çıkacak
şimdi
kazaktaki kan lekeleri? Olmadı şimdi, iyileşir iyileşmez kazağını sen
yıkayacaksın..
onu sana ben aldım atmak olmaz ki Hala uyanmadın bir hafta geçti hiç bir
kıpırtı yok
doktorların biri gidiyor biri geliyor..
söyledikleri hiçbirşeyi artık anlamıyorum.. bu arada o yağmurlu gün geldi
aklıma..
bisikletlerle yarış yaptığımız o gün.. hani ani bir yağmur başlamıştı da
eve zor yetişmiştik..
balkonda durup yağmuru izlerken bir gün bebeğimiz olursa ismini
Yağmur koyalım demiştik bizim yağmurumuz yaz yağmuru olsun demiştik Ve bir
gün daha geçti işte,
yanında sen o yatakta hareketsiz yatarken bir gün daha geçti elim elinde..

ve başım yatağın yanında, kendimden geçmişim.. ve aniden elin elimde
kıpırdadı..
aniden kırmızı, şiş gözlerimi sana çevirdim ve gözlerini açtın
o halinle bile gülümsüyordun bana dudaklarına küçücük bir öpücük
kondururken
sessizce gözlerimden yine bilinçsizce tuzlu gözyaşlarım dudaklarına düştü
kızar gibi yine baktın bana "Tamam" dedim "Ağlamıyacağım"
Gözlerime baktın buğulu hiç beklemediğim bir anda dudakların kıpırdamaya
başladı "Affet beni" dedin, "Birbirimizi terketmiyecektik,
hala daha da seni terketmedim ama." dedin ve gerisini duymak bile
istemiyordum,
parmaklarımla dudaklarını kapattım, "Konuşma, yorulma, sonra konuşuruz"
dedim ama başınla
"Şimdi" dercesine işaret ettin "Şehre inmiştim, yıldönümümüz için
beğendiğin tek taşlı pırlanta
yüzüğü alacaktım, aldım da yanında 25 tane gül vardı, arabanın torpido
gözünde yüzüğün,
koltukta da güllerin vardı" dedin ve devam ettin "Hayatımda geçirdiğim en
güzel yılları
seninle paylaştım, gözlerim, kalbim hep yanında olacak, arabadan
emanetlerini almayı
unutma" dedin bana gözlerimdeki yaşları artık durduramıyordum
"Bir dahaki sonbahara yürüdüğümüz yolda yanlız yürüyeceksin ve çok güçlü
olacaksın,
beni affet aşkım seni bensiz bırakıyorum, seni canımdan çok seviyorum,
son bir öpücük ver bana" dedin ve bir elim elinde bir elimle alnını
okşarken istediğini
yaptım dudakların sıcaktı ve aniden makineden ince bir ses geldi,
elin elimden kopuverdi. Gözlerin yavaşca kapandı. Doktorlar koşup geldiler
öylece orda
kalıverdim hareketsiz kaldım, donmuştum, sen yoktun artık doktorlar
seni götürdüler artık sen yoktun, yanlızdım..
Ve şimdi sensiz geçen ilk sonbahardayım yürüdüğümüz yolda kurumuş
yaprakların arasında
tek başınayım. Arabadan bana getirdikleri emanetlerimin biri evde diğeri
parmağımda yüzüğünü yaşadığımı
sürece parmağımdan, güllerini yatağımın yanından hiç ayırmayacağım mavi
kazağını yıkadım,
temizledim yastığının üzerinde duruyor.. Hazan mevisimi, hüzün mevsimi aşk
mevisimi..
ayrılık mevsimi Kulağımda bana söylediğin şarkıyla yürüyorum tek başıma
söz verdiğimiz gibi sarı yapraklı yolda....
"SANA RÜYA DİYEMEM, SENDEN UYANAMAM Kİ
NEREDE OLURSAN OL, SENİNLEYİM BEN SANKİ
BULUTLU GÜNEŞİMSİN, SEVGİLİMSİN BENİMSİN
YAZ YAĞMURUM, KIŞ GÜLÜM, NEŞEMSİN KEDERİMSİN
SENİNLE DOLU DÜNYAM, GÜNDÜZÜM GECEM SENSİN
ÖLSEMDE AYRILAMAM, BENLİĞİM RUHUM SENSİN..."
Biliyorum her an her saniye benimlesin, beni izliyorsun.
İyi ki şarkılar var ve şiirler. Sen sözünü tutmadın,
beni bırakıp gittin. Belki birgün aşkım...
Bu yağmurlar diner ve biz yine birlikte oluruz hiç ayrılmamacasına.
"HER YERDE HATIRAN VAR, HERŞEY SENİNLE DOLU
HERŞEYDE SENİN İZİN, BU YOL AŞKININ YOLU
ALAMAZ BİN SEVGİLİ KALBİMDEKİ YERİNİ
SANKİ İÇİMDE AÇAR BU SARMAŞIK GÜLLERİ.... "
İyi ki şarkılar var...
__________________


Hayatın sana sunduğu herşeye alışmalısın. Bırakıp gidenlere ve geride
bıraktıklarına da.


Çünkü kendimden biliyorum, eninde sonunda kazanan hayat oluyor ve bize
düşen istesek de inat etsek de unutmak oluyor veya alışmak....
Sevmeyi öğrenmemek en iyisi, biliyor musun? Belki hayat tatsız tuzsuz bir
yemeğe benziyor ama kalbin yanmıyor en azından. İlk defa bu acıya
düştüğümde yüreği elinde bir delikanlıydım. Aşkın kendisi zaten tüm
damarlarımızdaki kanı çeken bir dertken ben daha kötüsünü yaptım, canımdan
çok sevdim. Bir kat arttı çektiğim acı. O zamanlar bir daha cesaret
edeceğime inanmazdım asla, ama bir defa öğrenmeye gör. Zihnini bulandıran
esrar gibidir. Bir kere de tiryaki olursun ve bile bile dalarsın acının
içine yeniden.
Bir kere öğrendin mi aşık olmayı, hiç yapamazsan yoldan geçenlere aşık
olursun. Ve bir defa alıştın mı aşk acısına yoldan geçen hepsinin arkasına
bile dönüp bakmazsın, acısı içinde kalır yine de. Ve kalbin alışmıştır
aşık olmaya, kaybetmeye. Giderek daha delice aşklar bulur seni, zamanla
anlarsın ki aşık olunan çok da önemli değildir. Bizzat aşkın kendisidir
aşık olduğun.
Duymadığın, görmediğin, dokunmadığın ve koklamadığın -belki de bunları
ummadığın bile- birine aşık olmak nasıl bir şeydir. Aşk değişir. İşte sen
tam da o günlerde buldun beni. Ve onun için çok sevdim seni. Onun için
aşık oldum. Yirmili yaşlarımın sonuna gelmişim ve aşk deyince acıdan başka
bir duygu yaşamamışım. Aklımda aşktan kalma bir kucak dolusu kaçış,
terkedilmişlik ve aldatılmışlık var. Yine de bile bile düşüyorsam, bu aşk
değil. En azından adı aşk gerisi ruhu değil.
Sen geldiğinde de biliyordum. Ya senden kaçacaktım ya sen de gidecektin.
Sahi bu defa hangisi oldu? Onu bilemedim. Aslında tüm bu yaşadıklarımız
benim "kader" diye anlattığım bir hayat sahnesi. Bizden habersiz kuruluyor
sahne, oyun oynanıyor ve biz de oyunun baş aktörleriyiz belki, sonra perde
kapanıyor. Böyle bir şey. Seni bulmak ne kadar güzelse, seni kaybetmek de
o kadar güzel. Hayır yanlış yazmadım. Çünkü içinde sen varsın. İçinde sen
varken bir şey nasıl kötü olabilir?
Belki bir gün okuma fırsatın olur, ama sana yazıldığını bilmeden. Buraya
bir işaret koymalıyım diye düşündüm, bir kelime. O kelimeyi okuduğunda
kalbin burkulsun ve anla ki bunu yazan benim, hikayesi bizim hikayemiz.
Ben alışkınım kaybetmeye...


Seni Seviyorum,
çünkü,her sabah kalktığımda yaşamak için tek neden sen varsın.
fakat seni sevmek için binlerce nedenim var...
Seni Seviyorum,
çünkü,bu siyah beyaz dünyada tek renk sensin,bir ressamın fırçasından
çıkmış gibi.
ama alelade bir renk değil,gökkuşağının her tonunu gölgede bırakan bir
renk...
Seni Seviyorum,
çünkü,bu soğuk günde içimi ısıtan bir esinti gibisin.
hafiften esiyorsun iliklerime işleyerek.
sonrada kaybolup gidiyorsun,daha nereden geldiğini anlayamadan...
Seni Seviyorum,
çünkü,seni sevmekten başka bir şey gelmiyor içimden.
o kadar doğal ki bu duyguruhumun derinliklerinde,sank i doğduğumdan beri
var.
sadece ortaya çıkmak için seni bekliyordu...
Seni Seviyorum,
çünkü,sensiz bir hayatı artık düşünemiyorum.
sensiz bu kuru dünyada yaşamaktansa,ölümü n soğuk nefesini öpmeyi...
bir daha seni hiç görememektense hayata arkamı dönmeyi tercih ederim...
Seni Seviyorum,
çünkü,ne zaman bir aşk şiiri duysam,mısralardan sen akıyorsun.
ne zaman eski bir şarkı gelse kulağıma,
gitar telleri arasında süzülen notalar,seni getiriyor bana...
Seni Seviyorum,
çünkü,sen hep benimlesin...
gözümü kapatmam yeterli seni görmem için...
Seni seviyorum,
Seni seviyorum,
çünkü benliğim sana ait.
sen onu buruşturup çöpe de atabilirsin,kalbine yakın bir yere de
koyabilirsin.
o kalbine yakın sıcak yerde olmak istiyorum...
Seni seviyorum,
çünkü,sen sensin.
ama sen beni ben olduğum için seviyor musun?onu kim bilebilir...
Seni seviyorum,
çünkü,seni sevmeyi seviyorum.
seni hissetmeyi seviyorum.
Seni seviyorum,
çünkü,içimde bir umut var.
bu şiiri belki başucuna koyarsın.kim bilir belki yanına da kırmızı bir
gül...
Seni seviyorum,
çünkü,senin tarafından sevilme fikri bile bir insanı hayatı boyunca mutlu
edebilecek kadar güzel ve asil...
Seni seviyorum,
çünkü,bu kadar nedenden sonra bile seni ne kadar sevdiğimi
anlatamadım.........


Seni çoook seviyorummm......... ...


Bu senin son gidişin miydi sevgili..?


Bu son gidişin miydi anlayamadım sevgili..Hani hep giderdin ve gelirdin ya
geriye, bu da onlardan biri miydi..?
Uzun zaman oldu bu sefer, söylemek ve sormak zor geliyor ama bu senin son
gidişin miydi sevgili...?
Küçük bir oyun oynuyor gibiyiz sanki. Ben ebe olmuşum sen saklanan...
Nerelere saklandın da bulamıyorum seni. “Ah işte ordasın” dediğim
yerlerden hep başkaları çıkıyor, herkes hep bir ağızdan, dalga geçer gibi,
“çanak çömlek patladı” diyor,bense garip bir umutsuzlukla geri dönüyorum
ağacıma, kaldığım yerden seni aramaya başlamak için.
Bu son gidişin miydi, anlayamadım sevgili..Göremeyeceğ imi sandığım
zamanlarda birden karşıma çıkıyor, içimde yeni yangınlar bırakarak geri
dönüyorsun. Kimlerin yanına dönüyorsun da uzun sürüyor sessizliklerin?
Gittiğin yerlerde bana benzeyen ve tanıdık bir şeyler var mı bari.?
Gülmeyi unuttuğun zamanlar, kimleri çağırıyorsun yanına..?
Hüzünlerini kovan yürekli biri var mı yani..? Hani bir anda gelip de o
puslu havayı dağıtan, seni içmeden sarhoş eden ve güldüren, hüzünlerini
bulamayacağın yerlere saklayan biri..Sen dayanamazsın yalnızlığa. Dokunmak
ve karışmak istersin. Yalnız kalmak sana acılarını hatırlatır..bir kadının
teninde istemeyerek bıraktığın acıları.
Yalnız kalmak sana çocukluğunun masum düşlerini hatırlatır..ağlamak
istersin ama ağlayamazsın. Yalnız kalmak sana tutunamadığın sevgileri
hatırlatır çaresizliğini, yıkılmışlığını...ark anda bıraktığın, dokunmaya
korktuğun özlemleri. Yalnız kalmak sana göre değil sevgili..Sen
yalnızlığında kendinle karşılaşır ve ürkersin yüreğinin saatlerce sana
karşıt konuşmalarından. Bu yüzden merak ediyorum ya, başkalarına da ‘hüzün
kovan kuşum’ diye sesleniyor musun acaba..?
Bu son gidişin miydi, anlayamadım sevgili..Hani birden için çocuklar gibi
şımarmak istediğinde, parmakların telefona gider, arar ve kusardın ya,
dizginleyemediğin coşkunu ve manyaklığını..hani bir tek ben anlardım ya,
senin bu ani çıkışlarını, serseriliğini ve türk dil kurumunda bulunmayan
hafif meşrep kelimelerini ve cümlelerini..hani kimseyle böyle konuşulmaz
deyip de, sınırlarını aşardık ya gereksiz kibarlığın ve nazlanmaların..
Uzun zaman oldu içimizdeki bu deliliği ve bastırılmışlığı dışa vurmayalı.
Bu yüzden merak ettim, bu senin son gidişin miydi sevgili, anlayamadım...
Söylenmemiş ve çoğaltılabilecek bütün sözleri kendi adına söyledin ve
gittin..Umuduma, çılgınlığıma ve kadınlığımın senin yanındayken
güzelleştiğine inanırken, yokluğunu mutlu edemeyeceğime inandın ve
gittin..
Sana karışıp, yüreğine akmama izin verip, beni göklere çıkartırken bir
anda yere indirdin, midemi bulandırdın ve ayrılığı sıkıştırdın
parmaklarımın arasına, gittin..Ne kadar değerli ve farklı olduğumu
anlatmakta zorluk çeken sen yalnızlığımın en ıssız, en karanlık ve en
savunmasız zamanlarında beni dinlemedin, gelmedin ve gittin..Sevmek bu
kadar basit, bu kadar kolay ve taşınabilir bir eşya gibi hafif değil
çıkartıp da bir başka yere koyabileceğin. Bu yüzdendir ki sen beni hiç
sevmedin sevgili. O “seni çok seviyorum” diye haykırdığın nadir zamanlarda
bile, bunu söyleyen sen değil, senin geçmiş bir sonbahar’da bıraktığın,
sana benzeyen ama sana çok yabancı olan sesindi.
Bu yüzden sen beni gerçekten sevmedin sevgili. Kendini daha ne kadar
kandırabilirsin bilmiyorum ama sen acı çekmeyi seviyorsun... Bense
balonlar patlatmayı, uçurtmalar uçurmayı ve yaşamayı seviyorum her şeye
rağmen. Sen korkularını seviyorsun..bense, korkularımın üzerine gitmeyi,
savaşmayı ve hatta gülmeyi kaybederken bile...
Artık biliyorum, bu senin son gidişindi sevgili ve benim son bekleyişim,
son vazgeçişim sevdandan...
Artık gelsen de ne işe yarar ki..? Ben sana olan kırgınlığımı, yokluğunu,
özlemini, umutsuzluğunu sevmeye başladım. Ben senin giderken bende
unuttuğun ve zaman zaman öksüzlüğüne ağlayan sevdanı sevmeye başladım. Ben
senin artık beni unutan, merak etmeyen ve değer vermeyen yüreğini sevmeye
başladım. Şimdi hangi tende üşüyorsun da titrediğini hissediyorum
kilometreler ötesinden? Ben senin başka mevsimleri tanımak isteyen o
heyecanlı ama tutunamayan bakışlarını sevmeye başladım. Artık gelsen de ne
işe yarar ki..?
Parçaladığın sevgimi toparlayabilecek ve çiçekler toplayıp yollarıma
serebilecek kadar güçlü değilsin sen. Sen, ben değilsin. Hiç olmadın ve
olamazsın..O sakladığın yüreğine hiç almadın beni, hiç özlemedin, gözlerin
hiç uzaklara dalmadı, belki de şerefime hiç kadeh kaldırmadın. Bu yüzden
bu senin son gidişin olsun sevgili, ayrılığın hakkını ver. Böyle bir
sevgiyi terk edebilecek kadar yürekli oldun, beni unutacak kadar da
korkusuz ol. Özleme, yolunu yolumdan geçirme, sesime düşme, salaş meyhane
masalarında konuşmalarımı arama, rakının yanında anma adımı..
Ayrılığın hakkını ver. Çünkü bunu sen istedin..
Bu senin son gidişin olsun sevgili, bıraktığın son acı olsun. Ve ben senin
yaşayamadığın son sevda olayım...


çiyayısipan sana git mi dedi hayır hayır sen kendinn gittin

Üye Adınız:

Şifreniz:

Güvenlik Kodu:


Bu mesaj size yazılmışsa veya bu mesajı siz yazmışsanız silebilirsiniz.